17 Ağustos 2015 Pazartesi

Burgazada - Kalpazankaya Plajı & Kalpazankaya Restaurant


-Burgazada İskele-

Geçtiğimiz günlerde; yeni bir yerler keşfetmek aşkıyla yanıp tutuşuyordum.. :)
Burgazada'ya ne zamandır gidesim vardı; 
hep Büyükada'ya gidiyordum, artık bir değişiklik zamanıydı.
Küçükken de Heybeliada'ya doymuştum, zaten.

Bu arada, vapur yolculuğuna bayılırım ama şu selfie çubuklu, Arap ve Türk turistlerle dolu, daha doğrusu; "tıklım tıkış" bir vapurda gitmek zorunda kaldım, Burgazada'ya. Oturacak yer bile yoktu; herkes, yerlere oturmuştu.. Ayakta durmak için bile zor yer buldum, yani, öyle diyeyim size.

Kalpazankaya Plajı


Burgazada'da hangi plaja gitsem diye araştırırken; pek yararlı bir siteye rastlayamadım, açıkçası.
Neden böyle diyorum çünkü okuduklarımla; "gerçek"ler pek örtüşmüyordu.

İstanbul'un en güzel plajları arasında gösterilen, Burgazada'daki "Kalpazankaya Plajı", hiç tahmin ettiğim gibi çıkmadı. Denizinin çok temiz olduğu yazıyordu, neredeyse her yerde.

Tepeden çektiğim fotoğraflarda; güzel görünüyordu, aslında.
Basamaklardan aşağıya indiğimde ise; denizin köpük içerisinde ve çok yosunlu olduğunu gördüm. Köpük demek; deniz, "pis" demek biliyorsunuz, normal bir durum değil yani.
Zaten yüzerken de gördüm ki; deniz, irili ufaklı, deniz anaları doluydu.
Bu da kirliliğin bir başka işareti.

Plaj deseniz; fazlasıyla el değmemiş. Doğal plajları sevmeme rağmen, burayı pek beğenmedim.
Büyük çakıl taşlarına tamamım da bu kadar da bakımsızlık biraz fazla gibi.
3-4 tane ağzı açık büyük çöp konteyneri de plajda, denize girilen yerin, oldukça yakınlarında duruyordu ve bu, hiç de hoş bir manzara değildi..

 Kalpazankaya Plajı

Su, çay vs. alabileceğiniz küçük bir büfe bulunuyor, plajda.
Ben ise; hiçbir şey satın almadım oradan çünkü pek gözüm tutmadı, açıkçası.

Aşağıda tuvalet yok, sadece bir kabin var.
Tuvalete girmek isterseniz; yukarıdaki restorana çıkmanız gerekiyor.
Bu arada, ikisi, birbirinden tamamen bağımsız, farklı işletmeler imiş.

 Kalpazankaya Plajı

Tepeden Kalpazankaya manzarası..

Bu kadar cümleyi, plajı kötülemek için yazmadım, yanlış anlaşılmasın, sakın.
Amacım; benim gibi, buraya gitmeden önce, internetten araştırma yapacaklara yardımcı olmak.

Birçok arkadaşım, bu plaja gittiğimi duyunca; nasıldı diye sormaya başladı, 
ben de en iyisi; bloguma yazayım da herkes toplu olarak okusun dedim.

Yazımın sonunda, Kadıköy-Burgazada gidiş-dönüş vapur saatlerini de paylaşıyorum. 

Yalnız, bu yazıma, yıllar sonra da denk gelmiş olabilirsiniz; 
o yüzden en iyisi vapur tarifesini buradan kontrol edin:

Burgazada'ya, Bostancı'dan ve Kabataş'tan da ulaşmak mümkün, tabii belirli saatlerde.
Vapur saatlerini, mutlaka bir yerlere not edin, telefonunuzun şarjı biterse falan sıkıntı oluyor..
Adalar'da bineceğiniz vapuru bir kaçırdınız mı, benim gibi saatlerce beklemek zorunda kalırsınız. :)

Vapurdan indikten sonra, iskeleye poponuzu verdiğinizde, sağ taraf, olduğu gibi sahil şeridi,
gerçekten denizi çok temiz görünen ama asfaltın dibinde yer alan plajlar ile dolu, art arda.
Bir dahaki sefere, Burgazada'ya gittiğimde, bunlardan birinde olacağım, kesin. :)

Kalpazankaya Plajı'na, yukarıdan giderseniz; yürüyerek, 30 dakika falan sürüyormuş.
.... but I always take the long road. :) Ben her zaman uzun yolu tercih ederim, söz konusu bir ada ise.
Güzelim sahil şeridi varken; neden aralardan gideceğim ki? Atlara çok üzüldüğüm için fayton da benim için bir seçenek değildi. Tembeller ve acıması olmayanlar için fayton da bir alternatif, tabii.
Kalpazankaya Mevkii' ne gideceğim, dersiniz, faytoncuya. 
Bisiklet kiralamak da başka bir alternatif ama bir yerden sonra, cidden zorlayıcı bir yokuş var.
Alman turistlerin tıkandıkları için, bisikletten inip, yürüyerek çıktıklarını gördüm, şahsen.
Neyse, oldukça ritmik bir şekilde yürüdüğüm halde, sahilden tam 1 saat sürdü, plaja ulaşmam. Dönüşte, neredeyse koşar-adım yürüdüm; sırf minimum ne kadar sürede iskeleye ulaşabileceğimi görmek için. :) Bu sefer de 45 dakika sürdü. Hem de ağustos sıcağında.. :)


Yol (Gezinti Caddesi) boyunca;
çok temiz denizli plajlar, adanın yerlilerinin ve faytoncu ailelerinin evlerinin önünden geçiyorsunuz.
Martılar, kediler, köpekler, inekler görüyorsunuz.. Yani; sahil yolu, çok keyifli anlayacağınız.
Hem temiz hava alıyorsunuz hem de spor yapmış oluyorsunuz hem de gözünüz, gönlünüz açılıyor.

Sahilden yürürken; neredeyse hiç Kalpazankaya tabelası görmedim.
O yüzden asfalt yol bitince; birilerine, oraya nasıl gideceğinizi sormanızda yarar var.
Asfalt yolun bitiminde, sağa dönülüyor, sonra o kısa yolun bitiminde de yine sağa dönüyorsunuz.

 Kalpazankaya Restaurant

Neyse; gelelim Kalpazankaya Restaurant'a.
Efendim, Sait Faik Abasıyanık, yazlarını Burgazada'da geçirirmiş ve buraya çok gelirmiş.. İnternetten bunu okuduğumda, çok ilgimi çekti. Merakımdan da özellikle buraya gittim, diyebilirim.
O'nun zamanında çokça baktığı manzaraya, yıllar sonra ben de bakmak istedim.. :)

 Kalpazankaya Restaurant

Restoranın müdavimleri gerçekten çokmuş. akşam saatleri için en güzel manzaralı masaların neredeyse hepsi rezerve idi. Öyle, göstermelik rezervasyonlardan da değil, yani. Gözümün önünde gelip, "Biz hep bu masaya otururuz, bu masayı ayarlar mısınız?" diye soranlar oldu, zaten başkasına rezerve edilmiş bir masa için. Böyle bir ortamda, birçok kişi rakısını yudumlayarak, güneşi batırmak ister, elbette. Restoranda, hafif, güzel bir müzik çalıyordu, tam hatırlamıyorum ama İngilizce bir şeylerdi, sanırım.

 Kalpazankaya Restaurant

Masmavi tenteleri, ahşap, eski tip sandalyeleri, mavi-beyaz ekose masa örtüleri, minik serçeleri var restoranın. İnternette okuduğum diğer yorumlara da dayanarak; yemeklerinin güzel olduğunu söyleyebilirim. Ben çarşamba günü gitmiştim, o gün "tandır" günüymüş, fiyatı 40 TL olduğu için tercih etmedim, zaten kalamar, midye gibi bir şeyler yiyesim vardı. :) Fiyatlar, çok da ucuz değil.
İki kişi bir romantik bir akşam yemeği yiyelim derseniz; mezeleri, içkisi ile birlikte nereden baksanız; 150 - 200 TL, hatta daha fazla ödersiniz.

 Kalpazankaya Restaurant kalamar

Ben kalamar tava ve patates tava söyledim. Çok hızlı geldi, çok şaşırdım.
Sonra fark ettim ki; patateslerin bazıları çok da iyi pişmemişti. Patates tava: 6-8 TL gibi bir şeydi.
Kalamar tava ise sosu ile birlikte, tek kelimeyle; nefisti. Fiyatı: 22 TL.
Ne içtin derseniz; gluten intoleransım olduğu için, glukoz içeren gazlı içecekleri ve mayalı içecekleri (bira gibi) içmemem gerektiğinden; su içtim, sadece.

1,5 litre falan su içtim, inekler gibi. :))

30 TL civarı hesap ödedim, anlayacağınız. Fena değil. :)

 Kalpazankaya Restaurant

Az pişmiş patateslerimi, bu sevimli serçe ile paylaşmaya karar verdim.
Kendisi, patateslerimi çok sevdiği için tüm arkadaşlarını da çağırdı sağ olsun.. :))

 Kalpazankaya Restaurant

Sonra, papates tavanın yarısını falan onlara ikram ettim.
Çok memnun kaldılar, bu yemek paylaşımımdan. :)

 Kalpazankaya Restaurant

Restorana gelen müşteri kitlesi nasıl diye merak ettiyseniz; efendim, böyle aile olarak da gelenler vardı, çift olarak gelenler de vardı, iki kadın gelip; sanat-resim-galeri muhabbeti yapanlar da vardı, iki erkek gelenler de vardı, çok kalabalık bir kadın grubu olarak gelip; kimin çocuğu oluyormuş, kimin olmuyormuş, kim spiral taktırmış, çıkarınca hamile kalmış dedikodusu yapanlar da vardı.. Kulaklarım çok iyi duyuyor, uzakta konuşulanları, n'apayım. :))
Hatta sanırım dudak da okuyabiliyorum; doğal yetenek. :)
Karışık bir müşteri kitlesi yani, anlayacağınız.

Kasada, aldığım bilgiye göre; haftada 1750 kişiyi ağırlıyormuş, restoran.
Hava attılar bana, giderayak. :)

Çalışanları; ilgili ama azıcık da güler yüzlü olsa, keşke.

Ha bu arada, bir çay ve ya kahve içeyim, sadece diye gelmek isterseniz;
kabul etmiyorlarmış, şimdiden söyleyeyim. O kadar kişiye yemek servis ederken; çay-kahve ile uğraşamazlarmış. oraya da yazı asmışlar, hatta. "İnanmazsan; döön bak, döön bak." :)
Neyse, yine ilkokul muhabbetine bağladım. :)

Bir de plaj elbiselerinizle, restorana girmeyin lütfen, diye yazı asmışlar.
Lakin, ben gayet de çiçek desenli, mini plaj elbisemle girdim, restorana. :)

 Kadıköy Adalar vapur tarifesi


 Kadıköy Burgazada vapur saatleri


Bu arada, internetten bir arkadaşım bana Burgazada ile ilgili bir yazı gönderdi.
Belki, ilginizi çeker diye onu da paylaşmak istiyorum.
Vedat'ım, Milor'üm yazmış:

Burgazada'nın yolları gerçekten dar, sevgili Vedat Milor'e katılıyorum; karşıdan bir fayton gelince; insan biraz korkuyor çünkü atlar, yoldan çıkıp, üzerinize doğru gelse; kaçacak pek bir yer yok.

Gaz maskesine gerek yok ama bence, sanki biraz abartmış.. 
Bu adaları, "ada" yapan, fayton atlarının tezek kokusudur, bence.
O koku, size "oööy" dedirtecek düzeyde olmasa; adada olduğunuzu anlamazsınız. :))

Umarım beğendiğiniz bir yazı olmuştur.

Oralara gitmeyi düşünüyorsanız ve ya daha önce gittiyseniz;
yorumlarınızı bekliyorum. :)

Beril Öke Gülen

16 Ağustos 2015 Pazar

Bepanthol Cilt Bakım Kremi (El ve Yüz İçin)

Trnd'den merakla beklediğim Bepanthol paketim geldi!

 Bepanthol cilt bakım kremi

Paketin içinden 100 gramlık Bepanthol Cilt Bakım Kremi ve 40 adet deneme boyu çıktı.
Hemen yakın çevreme; eşe-dosta ve tanıdıklarıma dağıtmaya başladım, ben de.

 Bepanthol

Bepanthol deyince; aklınıza hemen "pişik kremi" geliyor, değil mi? :)

 Bepanthol ürünleri

Benim bu yazımda sizlere bahsedeceğim ise;


 Bepanthol Cilt Bakım Kremi

Türkiye'de 2012 yılında satışa sunulmaya başlamış.

Fiyatı Ne Kadar?

100 gramlık boyu; 24,90 TL
30 gramlık boyu; 9,90 TL.

İçeriğinde Neler Var?

İçeriğinde; koruyucu madde ve renklendirici ol-ma-ması, süper.
Gün geçtikçe, bu konuda daha da bilinçleniyor, Türk toplumu ve artık ürünlerin üzerindeki bilgiler arasında ilk aradığımız şeylerden biri; "koruyucu madde içermiyor olması".

Cildin kurumasını engelleyerek; nemlenmesi sağlıyormuş, kendisi. :)

Cildin pul pul dökülmesine, çatlakların ve kızarıklıkların giderilmesine yardımcı oluyormuş.

Bunları nasıl sağlıyor?
İçeriğindeki, %5 oranındaki Pro-vitamin B5 sayesinde.

Pro-vitamin B5 nedir diyecek olursanız;
cilt bakımında etkinliği kanıtlanmış bir dekspantenolmüş, efendim.

Pro-vitamin B5 ne işe yarıyor?
  • Cildi nemlendirerek; besleyip, koruyor.
  • Deride lipid üretimini arttırıyor.
  • Sağlıklı cilt dokusunun yenilenmesini hızlandırıyor.
Su bazlı yapısından dolayı; oldukça akışkan; kolay sürülüyor ve hızla emiliyor.

 Bepanthol cilt bakım kremi

Nasıl Kokuyor?

Gereksiz parfüm içermiyor olması; alıştığımız aromatik kokulu nemlendiricilerin aksine; 
cildimiz için olumlu bir şey, tabii.

Yine de insan gayri ihtiyari kokluyor ve eczane ve ya ilaç gibi hafif bir kokusu var, burun onu alıyor.
"Amaan, önemli olan kokusu değil, işlevi." deyip, gönül rahatlığıyla kullanıyorsunuz, ondan sonra. :)

Hangi Sıklıkla Uygulamalıyız?

Elimizi ve yüzümüzü, günde en az bir kere nemlendirmeliyiz.
Eğer ihtiyaç duyulursa;  birden fazla da kullanabiliriz.

Nasıl Kullanılır?

Kremi uygulayacağımız bölgeyi, önce temizleyip durulamak gerekiyor.
Cildi temizledikten sonraki ilk 10 dakika, gözenekler açık olduğu için çok önemliymiş, efendim.
Sonra, ince bir tabaka halinde sürüp; krem, emilene kadar bekliyoruz.
Nemlendirdiğimiz bölgeyi bir süre elle-me-mek gerekiyormuş. 
Neden diye soracak olursanız; gün içerisinde dokunduğumuz pek çok yerden elimize bulaşan bakterilerden cildimizi korumak için. Ayy, aklıma metrobüsler geldi.. :) Neyse..
Nemlendirme işleminden 30 dakika sonra, hala kuruluk hissederseniz; cildiniz fazla nemsiz kalmış demekmiş ve bu işlemi sıklaştırmanız tavsiye ediliyormuş.

Cildimizi Neden Nemlendirmeliyiz?

Özellikle yaz aylarında, hepimiz kendimizi dışarı atıyoruz ve birçoğumuz güneşin altında saatlerce kalıyor, güneşleniyoruz.. Doğal olarak; cildimiz nemini kaybediyor. Kuruyan cildimizin salyangoz kabuğu gibi kendini yenileyebilmesi, eski parlak ve iyi görünümünü geri kazanabilmesi için ekstra bakıma ihtiyacı oluyor. Bu durumda, bu kreme sarılıyoruz; "Bepanthol Cilt Bakım Kremi"

"Bepanthol Cilt Bakım Kremi" nin küçük boyu, çantamızda her daim taşımak için ideal.

 Burgazada Kalpazankaya Plajı

Tam Burgazada'da, denize girip, güneşlenmek üzere, kapıdan çıkıyordum ki; 
Bepanthol paketim geldi, bu kadar mı denk gelir? :) Kremimi de yanıma aldım, tabii ki, hemen.
Güneş kremi, nemlendirici yerine geçmez, bunu unutmayın.

Güneşlenip, denize girdikten sonra, benim cildim kuruyup gerginleşiyor, hemen.
O yüzden yanıma mutlaka nemlendirici krem almaya dikkat ediyorum.
Güneşlendikten ve denizden çıkıp kuruduktan sonra; elime ve yüzüme uyguladım Bepanthol kremimi ve kendimi daha iyi hissettim, gerçekten de. Bebek gibi cildimi korumam lazım. :))

DİKKAT:

Bu arada, alerjik bir cilde sahip iseniz; her üründe olduğu gibi, bu ürünün içeriğinde de alerjinizi tetikleyecek bir madde olup olmadığını, mutlaka kontrol etmelisiniz.
Cildinizde beklenmeyen bir tepki olursa; hemen doktorunuza başvurmalısınız.


Bepanthol, ilk kez, 1944 yılında, İsviçre'de piyasaya sunulmuş.
70 yılı geçmiş bir tarihi var, yani.
70 yıllık tecrübeyi bilmek; insana güven veriyor, doğrusu.
Bepanthol, bir Bayer ürünü.

Bayer Tarihi:

 Bepanthol Cilt Bakım Kremi

Ben bloguma bu yazıyı yazarken;
kedi misafirim; Luna da Bayer'in tarihini merakla okudu. :)

 Bepanthol Bayer

Luna, Bepanthol'ün "Bakım Önerileri" sayfasına da çok ilgi gösterdi. :)

 Bepanthol bakım önerileri

Cilde iyi gelen meyveler:

Havuç ve kavun gibi A vitamini içeren meyveler.
Antioksidan özelliği olan C vitamini depoları; çilek, greyfurt, limon ve portakal.
Cilde ışıltı katmak için: nar, orman meyveleri ve salatalık.

Ben de bu ara sürekli nar suyu içiyorum.
Özellikle Dalyan, Datça gibi tatil yörelerine giderseniz; tarlalardan yeni toplanmış narlardan elde edilen, taptaze nar sularından için derim, mutlaka. :)

 Bepanthol bakım önerileri nar suyu

Diğer sayfada; Luna'nın dikkatle okuduğu ise; "papatya çayı tarifi". :)

 Bepanthol bakım önerileri papatya çayı tarifi

Papatya Çayı:

2-3 yemek kaşığı kurutulmuş, papatya çiçeğinin üzerine 1/2 litre kaynamış su ekleyip,
3-5 dakika demlenmesini bekledikten sonra, çayınız hazır. 
Tatlandırmak için bal ve ya birkaç damla limon kullanabilirsiniz.

Papatya, 
hem cildi güçlendiriyor hem de stresin olumsuz etkilerine karşı, sizi koruyup sakinleştiriyor. :)

 Bepanthol papatya çayı tarifi

Siz, Bepanthol Cilt Bakım Kremi kullanıyor musunuz, peki?
Ya da kullanmayı düşünüyor musunuz?

Yorumlarınızı bekliyorum, sevgiler.. :)

Beril Öke Gülen

10 Ağustos 2015 Pazartesi

Eski Fırçalardan Sanat

 Eski Fırçalardan Sanat Rebecca Szeto

Sanatçı Rebecca Szeto, eski ve kullanılmış fırçaları,
birer sanat eserine dönüştürüyor.

 Eski Fırçalardan Sanat Frida Kahlo Rebecca Szeto

-Frida Kahlo-

Bu figürleri; "boya fırçası portresi" olarak adlandırıyormuş.

 Eski Fırçalardan Sanat Rebecca Szeto

Öncelikle figürü, fırçanın sapından oyup, daha sonra da boyuyormuş.

Eski Fırçalardan Sanat Catharina van Hemessen Rebecca Szeto

-Catharina van Hemessen-

Bu sanatı, 1999 yılından beri icra ediyormuş.

 Eski Fırçalardan Sanat Rebecca Szeto Chibok Girl Naomi Zakaria

-Chibok Girl Naomi Zakaria-

Ben kendisini henüz duymuş olmaktan dolayı utanıyorum.

 Eski Fırçalardan Sanat Rebecca Szeto Misako Shirasu

-Misako Shirasu-

Hepsi, birer "şaheser", adeta.

Eski Fırçalardan Sanat Velázquez Las Meninas tablo

-Velázquez / Las Meninas-

Sanatçının ilham aldığı, ünlü sanat eserleri arasında,
Velázquez'in 17. yüzyıla ait, ünlü tablosu "Las Meninas" da varmış.

Eski Fırçalardan Sanat Velazquez Las Meninas tablo

-Velázquez / Las Meninas-

Eski Fırçalardan Sanat Velázquez Las Meninas tablo

-Velázquez / Las Meninas tablosundaki kız figür-


 Eski Fırçalardan Sanat İnci Küpeli Kız Jan Vermeer

-İnci Küpeli Kız / Jan Vermeer-


Aynı şekilde, Jan Vermeer / İnci Küpeli Kız tablosu da sanatçının ilham kaynakları arasında.

 Eski Fırçalardan Sanat İnci Küpeli Kız Jan Vermeer

Boya fırçalarını, sanat üretilen bir "malzeme" olmaktan çıkarıp,
"sanatın ta kendisi" haline dönüştürüyor.

Eski Fırçalardan Sanat Chibok Girl Salamatu Bulama Usman

- Chibok Girl Salamatu Bulama Usman-

Bir başka deyişle; boya fırçasına, hem nesne hem de özne niteliği kazandırıyor.

 Eski Fırçalardan Sanat Rebecca Szeto Life's Little Unknowns (Trio)

-Life's Little Unknowns (Trio)-

Bu çalışmalar, "güzellik" ve "değer" kavramlarını, yeniden şekillendirirken;
bir yandan da tüketim çılgınlığına eleştirel bir açıdan bakıyor.

 Eski Fırçalardan Sanat rebecca Szeto Musical Notation

-Musical Notation-

Sanatçının kendi deyimiyle;
"Kullanım ömrünün sonuna gelmiş, bir köşeye atılmış, seri üretim ürünleri alıp,
kendi deneyimlerinden ve sanat tarihinden de ilham alarak,
onları "çöp / hazine" olgusuna akıllıca bir gönderme yaparak,
yeniden hayata getiriyor".

Eski Fırçalardan Sanat Rebecca Szeto Tapada Americana

-Tapada Americana-

 Eski Fırçalardan Sanat Rebecca Szeto Old Maid

-Old Maid-

Eski Fırçalardan Sanat Rebecca Szeto Marion Mahony

-Marion Mahony-

Çok ilham verici, değil mi?

Eski Fırçalardan Sanat Rebecca Szeto Rescue Annie

-Rescue Annie-

 Eski Fırçalardan Sanat Rebecca Szeto Angela Isadora Duncan

- Angela Isadora Duncan-

 Eski Fırçalardan Sanat Rebecca Szeto Violet Jessep

-Violet Jessep-

 Eski Fırçalardan Sanat Rebecca Szeto Emilie du Chatelet

-Emilie du Chatelet-

Eski Fırçalardan Sanat Rebecca Szeto Margaret Roper

-Margaret Roper-

 Eski Fırçalardan Sanat Rebecca Szeto La Jeaune Camille

-La Jeaune Camille-

 Eski Fırçalardan Sanat Rebecca Szeto Reina Marianna (of Austria)

-Reina Marianna (of Austria)-

 Eski Fırçalardan Sanat Rebecca Szeto Prince George (Georgie Porgie)

-Prince George (Georgie Porgie)-

Eski Fırçalardan Sanat Rebecca Szeto Petit Philippe

-Petit Philippe-

 Eski Fırçalardan Sanat Rebecca Szeto Don Luis

-Don Luis-

 Eski Fırçalardan Sanat Rebecca Szeto Nina

-Nina-

Eski Fırçalardan Sanat Rebecca Szeto What Matters Most

-What Matters Most-

Eski Fırçalardan Sanat Rebecca Szeto Savoir Faire

-Savoir Faire-

Sanatçının diğer eserlerini buradan görebilirsiniz:
http://rebeccaszeto.com/paintbrush-portraits

Yorumlarınızı bekliyorum,

Beril Öke Gülen