3 Şubat 2014 Pazartesi

Röportaj: Derin Sarıyer

Blogumda, yetenekleri ve yaptıkları ile dikkatimi çeken kişiler ile röportaj yapacağımı söyleyeli ve ilk röportajımı yapalı, neredeyse 2 yıl olmuş.. :)

Sözümü unuttum mu? Tabii ki unutmadım.
Yeni bir röportaj ile karşınızdayım; 
sizlere başka bir dünyanın (insanın hayatının) kapılarını açıyorum :)


Bahsettiğim kişi: "Derin Sarıyer".
O'nu birçoğumuz, iç mimar- tasarımcı -sanat yönetmeni olarak ve
şimdilerde dünyaca bir üne sahip "Derin" markası ile tanıyoruz.


Derin Sarıyer, 1972 doğumlu. Bilkent Üniversitesi / İç Mimarlık Bölümü mezunu.
1997-98 yıllarında, İtalya'da, Cappellini Tasarım Ofisi'nde çalışmış. Şu anda, halen, babası, Aziz Sarıyer'in adını verdiği "Derin" adlı tasarım ofisinde, sanat yönetmeni ve mobilya tasarımcısı olarak çalışıyor. Kendisi gibi iç mimar olan eşi Beliz Sarıyer'den çok kısa bir süre önce, bir bebeği dünyaya geldi; bebeğin ismi de, babasının ismi gibi "Aziz" oldu.

Bugünlerde ise; O'nu müzisyen kimliği ile de tanıdık.
Henüz tanışmamış olanlar için ilk videosu aşağıda yer alıyor:


Derin Sarıyer - Herkes Bir Şey Biliyor (Official Video)

Söz-Müzik: Derin Sarıyer 
Düzenleme-Mix: Oğuz Kaplangı
Mastering: Pieter Snapper
Yönetmen: Dilek Altan

Gelelim röportaja:

  • Network ile yaptığınız moda çekiminde ofisinizde, hiyerarşik sistemin minimumda olmasını tercih ettiğinizi belirtmişsiniz. www.derindesign.com 'da bile, tasarımcılar alfabetik sıraya göre dizili. Babanız, Aziz Sarıyer, markanın kurucusu olmasına rağmen; ikinci sırada yer almaktan rahatsızlık duymuyor. Buradan yola çıkarak; ailenizde "eşitlikçi" bir siyasi görüşün hakim olduğunu söyleyebilir miyiz?



Siyaseti, "günlük-anlık" olarak takip ediyorum ama siyaseti konuşurken; "geniş zamanlı" konuşuyorum. Genel olarak; sol ve liberal görüşlü arkadaşlarım var. Eşitlikçi görüşün, bir duvara toslama anı olduğunu; insanlar arasında; ister istemez bazı eşitsizlikler olduğunu düşünüyorum. Bunlara örnek verecek olursam; fiziksel görünüş, yaşla ilgili biyolojik etkiler, IQ gibi. Buna karşı; hiçbir siyasi görüşün önermesi yok. Michel Houellebecq adlı, Fransız yazarın sevdiğim bir tanımlaması vardır; "Nihilizmin hiçlik duygusunun, sosyalizm sosuna batırılmış hali".

  • Yine Network röportajınızda; genel olarak hep siyah giydiğinizi, mutlaka kemer kullandığınızı ve kendinizi içinde rahat hissetmediğiniz giysileri, eve gidip değiştirdiğiniz söylemişsiniz, başka takıntılarınız var mıdır? Asla giymem dedikleriniz nelerdir?

Network, beni aradığında; sanıyorlardı ki; modayla ilgili söyleyecek çok şeyim var ama aslında yok. Giyinmek, her şeyden önce bir ihtiyaç; giyinmeden dışarı çıkmak, mümkün değil. İşin içine, iklim, sosyoloji ve çeşitli anlayışlar da giriyor. Genel olarak hep siyah giyiniyorum, cep telefonum da siyah ama bu her şeyin siyahını alacağım anlamına gelmiyor. Yakın zamanda, bir akustik gitar aldım, örneğin; ahşap rengi, siyah değil. Doğal görünüm benim için önemli. Arkadaşlarım, "Neden gitarın siyah değil, ahşap rengi?" diye soruyor ama ben "Derin, her zaman siyah alır." görüşünden hoşlanmıyorum. Kullanacağım gitar siyah olsa; zorlama olacak, doğal değil. Ben "siyah-çı" değilim, doğal hali neyse onu kullanmayı tercih ederim. Kırmızı olan bir şeyi kırmızı kullanırım, siyah istemem.

 Bol kesim sevmem; dar kesime varım ama "bol"a asla. Şapka kullanmam; şapka kullanmaya uygun bir baş yapım olmadığını düşünüyorum. Güneş gözlüğü, kesinlikle kullanmam, numaralı gözlük ve ya lens kullanıyorum, sadece.


  • Giyimle insan psikolojisi arasında ciddi bir ilişki olduğunu mu düşünüyorsunuz? Buradan yola çıkarak; Derin Sarıyer'in psikolojisinden biraz bahseder misiniz? ( Örneğin; çok büyük gelgitleri olmayan, genellikle sakin bir mizaca sahip, ne istediğini bilen, kendini çok iyi tanıyan, rahatına düşkün, istikrarlı, planlı-programlı, olgun bir insan olduğunuzu söyleyebilir miyiz?)
İnsanın giyim tarzı ile psikolojisi arasında, paralel bir bağlantı yok. Kafam o kadar dolu ki; giyimle ilgili kafamda bir soru olmamalı. Benim çok sade, sofistike olmayan bir giyim tarzım varsa; diğer yapacağım şeylere yer açmak için böyle giyiniyor olabilirim. Planlı-programlıyım, onu kabul etmem gerekir. Bir şey yaptığım zaman, onun yerini bulmasını istiyorum ve yerini bulması adına, yapacaklarımı yapayım ama o beni, çok komplike detayların içine sokmasın. Bir detayla geliyorsa; onu pek kabul etmiyorum, yine bildiğim gibi yapayım, duygusu oluyor.

Bir insana baktığımda, o insanın karakteri hakkında fikir sahibi olurum diyemem; falcılık değil benimki. 
  • Giysi alışverişi yaptığınız markalar hangileridir?
Neil Barrett , Jil Sander , ... No-name şeyler de giyebilirim, H&M'den de alabilirim. O anlamda, kolay bir insanım. Sürekli çalıştığım bir terzi var; ona şurası böyle olsun, burası böyle olsun diye tarif ediyorum, o da yapıyor. Klip çekimimde, NIKE Air Force ayakkabı modelini giydim; bilekli olanları, siyah ve beyaz renkleri var; toplam 4 tane. Onları, takım elbisenin altına da giyebilirim. Türkiye'de, "siyah jeani , okul üniforması olarak giyen ilk kişi" olabilirim. Sanırım, 1985-86 yıllarıydı; siyah jean, henüz Türkiye'de yoktu ve ya daha popüler değildi, o zamanlar. Bana sevdiğim giysileri, yurt dışından satın alan bir çevrem de var, ayrıca. Senede 1 kez alışveriş yapıyorum. Ayakkabılarımı, internetten seçiyorum, amazon.com 'dan satın alıyorum. "Farklı olmak" gibi bir iddiam yok.
  • Sizin için, rahatlık ve belirli bir standardı yakalamak, önemli. Kesimler, renklerden daha önemli. Siyahtan vazgeçemiyorsunuz. Beğendiğiniz kesimli bir giysinin farklı renklerini de satın alır mısınız? 

The Fly / Sinek filimindeki profesörün dolabında aynı ceketten 8 tane vardı, diye hatırlıyorum, onun gibi bir durumum var benim de, beğendiğim giysinin aynısından 5 tane alabilirim. Kesimler ile ilgili, belirli bir tutarlılığım var. Beyaz gömlek de severim, mesela. Yine de beğendiğim kesimin siyahını alırım, genellikle. 

  • Eşinizle tanışma hikayenizde bile bir gözlem, plan, hedefe odaklanma, sonuca ulaşma süreci söz konusu. Yıllarca, onu gözlemlemiş, tanışmayı planlamış, tanışma fırsatı elinize geçince ise; bu fırsatı en iyi şekilde değerlendirerek, sonuca ulaşmışsınız..

Aynı lisedeydik. Okula yeni gelmiş, hoş bir kız diye düşünüyordum. Saint Joseph'li arkadaşlarıma anlatıyordum; "Beliz" diye bir kız var diye biliyordu, hepsi. Aradan, 10 seneye yakın bir süreç geçti, bir gün Milano'da bir fuarda karşılaştık. (Bu arada, başka biriyle evlenip boşandım bile hatta.) Arkadaşlarımın önerisi ile gittiğimiz restoranda akşam yeniden karşılaştık, derken masalar birleşti, yemekten sonra, daha loş bir ortama geçildi. Ertesi gün, Londra'ya uçağı vardı, onu havaalanına bırakmayı teklif ettim. Bu bir şanstı ve değerlendirdim; planlı bir şey değildi, aslında. 1 hafta sonra Londra'ya yanına gittim ve böyle başladık, derken evlenmeye karar verdik.

  • Yine verdiğiniz bir röportajda, 2015'lerde, 2020'lerde nasıl bir dünya olabileceğini kurguladığınızı söylemişsiniz. Tasarımlarınız da futuristik olarak tarif edilebilir mi?  
Tasarımlarımız, bugünü-şimdiyi anlatsın, ileriki bir tarihte bakıldığında da bu dönemi anlattığı düşünülsün istiyorum. Mobilya tasarımı konusunda, şu anda 70'lere, romantik döneme daha yakın bir anlayış olduğu için, bugünü anlatan tasarımlar, "futuristik" kalıyor, bence.

  • Okuduğunuz kitaplardan, izlediğiniz filmlerden, takip ettiğiniz tasarımcılardan mı etkileniyorsunuz? Kısaca, nelerden ve kimlerden esinleniyorsunuz?
Küçüklükten itibaren, insanın içinde bir his vardır. O yazarları aradım, buldum. Babam gibi, ağabeyim gibi oldular. Kurgudan, edebiyattan çok, felsefe ve psikoloji ilgimi çekti. Yazar olarak; Irwin Yellowitz , Victor Frankl , Rollo May , Schopenhauer , Nietzche , Camus, Sartre . Günümüzden; John Gray , Zizek gibi isimleri okuyorum.


Tasarımcı olarak; Jasper Morrisson , Konstantin Grcic ve Japon tasarım stüdyosu; Nendo .

  • Tasarımlarınızı isimlendirirken, oluşturduğunuz konseptlerden mi yola çıkıyorsunuz? "Air, Fly, Dolphin, Wind, Boomerang" dikkatimi çeken isimlerden. Doğaya bir göndermeniz var mı? Konseptlerinizden birkaç örnek verebilir misiniz?
Tasarımların isimlerini ben veriyorum. İsimleri, ürünün kendi duygusuyla ilgili. Bazen, tasarımcısının ismini verdiğimiz de oluyor. Örnek: Arif Özden tasarımı bir sehpa grubuna; "Ar" simini verdik. 


"Ar"

Tasarımlar, tek tek ortaya çıkıyor; belirli bir konsept yok, genelde. "Dolphin", tasarlanırken; şezlong formundan yola çıkılmış, yunusun hatlarından ortaya çıktığını tahmin ediyorum; çok çok soyut bir yunus. Yine de tasarımcısı Aziz Sarıyer'e sormak lazım. Doğaya gönderme yaptığımız tek isim olabilir.


  • Tasarımlarınız, rafine bir zevkin ürünü, alabildiğine sade. Klasik Türk evleri düşünüldüğünde; şu anda 50 yaş üzerinde olan kuşağa hitap edebildiğinizi düşünüyor musunuz? Yoksa; hedef kitleniz, daha çok "yuppie"ler midir? (*yuppie: young urban professionals / şehirli genç profesyoneller)
"Aktif, kent merkezli, hızlı şehir yaşamına uygun" diye tanımlayabiliriz tasarımlarımızı. Ürünlerimizin kullanıldığı yerler; çalışma alanları. Evler de var ama artık iletişimin hızlanmasıyla, ortak alanların daha ön plana geldiği, çözüm önerileri yapıyoruz, diyebilirim. "Altın oranlar, kutsal geometriler, her tasarımın kendi içinde bir matematiği olsun" istiyoruz. 


Türkiye'den bahsedecek olursak; son 10 yıldır, uluslararası ortaklıklar, yeni bankalar çok revaçta. İstanbul, ciddi bir metropol haline geldi. O anlamda; uluslararası bir dil kullanıyor, o markanın zevkine hitap edebileceğine inandığımız kişileri hedefliyoruz. Yaştan, çalışanlarının hayat görüşünden bağımsız, o markanın kimliğini yansıtabilecek çözümler buluyoruz. Belki, o markaların çalışanları, o ürünleri kendi evlerinde kullanmıyorlar ama merkezlerinde bulunsun istiyorlar.

  • Yakın zamanda, ödül alan bir tasarımınız var; adı "Nas Small Table". 
"Nas" ne demek, neden bu ismi seçtiniz?

IDA 2012 International Design Awards'ta üçüncülük ödülü aldı. "Nas" Türkçe'de kullanılan bir sözcük, aslında. Keskin, hatta neredeyse; "dogmatik" demek. Keskin, formsal anlamda değil; dogmatik anlamda bir keskinlik.

  • Kendi evinizde, "Derin" tasarımı mobilyaları kullanıyor musunuz, başka tasarımcılardan mobilyalar ve objeler de var mı? Varsa; hangi tasarımcılardan?

Eşim Beliz, her şeyi planladı; kendisi de iç mimar zaten. Bana kalsa; bir yatak ve az eşya, yeterli olurdu. Yine, bizim tasarımımız olan mobilyalar ile çözüldü.

  • Sizi, iç mimar olarak tanıdık, sonra bir de baktık ki; müzik sektöründe, karşımızdasınız. "Herkes Bir Şey Biliyor"un videosu da tasarımlarınız kadar sade. Zamansız-mekansız, adeta Matrix'te her şeyin mümkün olduğu, beyaz boş alan gibi. Simsiyah giyinerek,  fon ile bir kontrast oluşturuyorsunuz. Tüm dikkatin-odağın, sizin üzerinizde olmasını mı planladınız, bu şekilde kurgularken? Müziğe atılmanızın arkasında; söylemek istediklerinizi, artık üç boyutlu nesneler aracılığı ile değil de, "kelime"ler ve "melodi"ler ile anlatma isteği vardı?
Küçüklüğümden beri gitar çalıp şarkı söylüyorum, zaten. Bununla ilgili bir şeyler yapma düşüncesi, her zaman vardı. Ürün tasarımı ile şarkı yazarlığı arasında benim kurabileceğim bir bağ yok. İçimden geliyor, paylaştığımda rahatlatıyor. 

Video için, kendini ifade ediş biçimi, mesleğimi ortaya koyuş biçimi ile aynı. Videoda, bembeyaz bir ortam ve ben varım. O beyazlığı seçmemin nedeni; şarkının sözlerine ve duygularına uygun, onlara adapte edebileceğimiz bir hareket ve "edit" biçimi var, orada, o yüzden. Sade, minimal bir tavır, değişmeyecektir. Çok karmaşık şeyleri sevmiyorum, zaten. Videoda, alternatif yaklaşımları sevmiyorum. Video, şarkıya eşlik etmeli, onu yükseltmeli; şarkının önüne geçmemeli. Videoyu takip etmeye çalışırken; şarkıyı kaçırmamak lazım.
  • 1987, kar tatilindeki çocuğun hikayesi nedir?
Şarkının girişini, bölüm bölüm yazdım. Şarkıyı yazarken; belirli duygular içerisindeydim. Geçmişi düşündüğümde, mutluluk ile ilgili bir anı hatırlamak istedim. Arada, sembolik bir gönderme yapmak istedim, 87 tatili ile. "İkinci verse" ve "köprü"yü, sonradan yazıyorum. Aralarda, tekrar düşünerek yazıyorum. Eski bir şarkıyı açıklamam gerektiğinde; yapay oluyor. Bende söz ve müzik, elimde gitarımla beraber gelişiyor. %60'ı, kendiliğinden birlikte ortaya çıkıyor. Bazı şeyler ise; kendiliğinden öne çıkıyor.

Melodi konusunda çok hassasım; şarkı yazarlarının çoğu; vokali kaydederler, sonra götürürler. şarkının içinde kullandığım unsurları, burada bu ses var, burada bu ritim var diye veriyorum. Ben verdiğimde; canlı keman yoktu, tamamen Oğuz Kaplangı'nın fikriydi, biz O'nunla ortak yol alıyoruz. Birbirimizi çok iyi anlıyoruz. Şarkının bir yerinde, arka planda, çocuk sesleri kullandık, mesela, yine ortak kararımızdı.


  • Derin Sarıyer, tasarımcı tarafının yanında, bir de düşünen-sorgulayan, biraz çocuk, biraz romantik, biraz duygusal bir yanı da olduğunu mu göstermek istiyor, bize? Hayatının farklı bir döneminde mi?
1992 yılından, evde kaydettiğim parçalar var. Bir noktadan sonra paylaşmak istedim. İnsanın aklına; ölümlü olduğu geliyor ve kalıcı bir şeyler bırakmaya çalışıyor, o noktadan sonra. "Zamanım daralıyor olabilir; artık paylaşmalıyım." dedim, kendi kendime.

  • Yabancı müzisyenlerden yaptığınız müziğe ilham olan biri var mı? Ya da şu müzisyeni, kendime benzer görüyorum dediğiniz biri?

Sevdiğim müzisyenler; Richard Aschcroft , Terry Hall , Alain Suchon , Johnny Marr ve daha bir çok isim var, şu an için aklıma gelenler, bunlar. The Beatles da var, tabii ki, söylememe gerek var mı? Özellikle, Richard Ashcroft " A Song For The Lovers" çok severim. Kendi yaptığım müziğe benzettiğim bir müzik yok, şu anda.

  • Müzikteki hedefiniz nedir? Mesela, ben sizi, loş ve samimi ortamıyla Babylon'da ve ya benzeri bir yerde, canlı dinlemeyi çok isterim. Aklınızda, böyle bir plan var mı, düşünür müsünüz böyle bir mekanda, sahne almayı?
Müzikteki hedefim; hayatımın sonuna kadar şarkı yazıp paylaşmak. Hayatıma resmen "yepyeni" bir şey kattı. Mutluluk ve heyecan verici benim için. İçinizden gelen bir şeyi paylaşıyorsunuz, "o, sizsiniz". Kendimi o kadar iyi hissediyorum. "Bu ne biçim şarkı?" diyen insanla zaten anlaşamam. "Cesaret örneğisiniz." diyorlar; esas, yapmasaydım; bu "cesaretsizlik" olurdu, kendime haksızlık etmiş olurdum. Üretmekten zevk alıyorum. Müzik konusunda çok okurum, araştırırım.

Babylon için plan yapmadım ama birkaç şarkı birikirse; yapabilirim de. "Cover" çalmak istemem, öyle bir isteğim yok. Teknik yeteneğimiz, yeterli ama karar verirsek, altından kalkabiliriz. 

  • Müzik konusunda çok bilgi sahibisiniz, neden bir müzik köşesi yazmıyorsunuz?
Öyle bir düşüncem yok ama yazabilirim de aslında, teklif gelirse; neden olmasın?


Derin Sarıyer'i Twitter'da takip etmek isterseniz:


https://twitter.com/derinsariyer

iTunes 'tan "Herkes Bir Şey Biliyor" single'ını almak isterseniz:

https://itunes.apple.com/tr/album/herkes-bir-sey-biliyor-single/id745158306


Bu çok keyifli röportaj için Derin Sarıyer'e,
röportaja aracı oldukları için Deniz Ülkütekin'e ve İdil Berkant'a teşekkürlerimle..

Umarım sizler de keyif alarak okumuşsunuzdur, yorumlarınızı bekliyorum mutlaka! :)

Beril Öke Gülen

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlarınız, beni çok mutlu ediyor; lüften yorum bırakmak için birkaç dakikanızı ayırın.. :)