6 Ekim 2019 Pazar

Balat Fener Gezi Yazısı

Balat ve Fener civarlarını, benimle gezmeye hazır mısınız? :)


Balat -  Fener, çok yakın bir geçmişin oldukça popüler mekanlarından.
Şahsen, popüler olan her şeye gıcık olduğum için buraları çok "in"iken; gezmek istemedim.
Ortamlar, biraz durulsun diye bekledim. :)

Balat taraflarına, çok eskiden gelmiştim. O zaman, buraları dutluktu. :p
Dutluk olmasa da böyle, "hip" mekanlarla, kafeler ile dolup taşmıyordu.
Sonradan popüler oldu.


En sonunda, dayanamayıp; buralarda nasıl bir yenlilikler var, bir bakayım, araştırayım diye
geçen gün kendime bir Balat - Fener gezisi düzenledim. :)

Yukarıda, Balat'ın meşhur gökkuşağı renkli şemsiyelerini ve burun deliklerimi görebilirsiniz. :)


Balat demek; 

tarihi eser statüsündeki yapılar ve her an yıkılacakmış gibi duran terk edilmiş apartmanların, müstakil evlerin bitişiğinde onlara kontrast (zıt) olarak; rengarenk  boyanmış veya restore edilmiş başka binalar,...


-Çikolata Değirmeni-


-The Mansion-



-Fener Rum Erkek Lisesi (Kırmızı Mektep)-


(Bu tarihi yapıt, Patrikhane ile sıkça karıştırılıyormuş, bilginize.
Lise burası, lisee. :))


... balkonlarından ve pencerelerinden sarkan rengarenk çamaşırları, sokakta oynayan çocuklarıyla halen kaybolmamış mahalle kültürü, birbirinden ilginç objeleri ve eski mobilyalarıyla antikacılar, tasarım - vintage giysi, aksesuarlarıyla butikler, hepsi kendine özgü kafeler, sokak kedileri, fotoğraf makineli turistler demekmiş.


Bu aralar, çok geziyorum. 
Sanırım, 360 TV'de yayımlanan "Gezmek Olsun" programından feyzaldım. :)


"Çok gezen, çok bilir" demişler ama artık bu söylem de değişti: "Hem çok gezen hem çok okuyan bilir" diyorlar. Ben de aynen katılıyorum. Sadece gezmek yetmez, okumak da lazım. Sadece kitap okumak da yetmez; blog, websitesi, haber sitesi vs. bulduğunuz her şeyi okuyun.


Ben Balat Fener turuma başlamadan önce, 
blogları da gezdim, nerelere gidilir diye bir araştırma - inceleme yaptım.
Size de bu muhitlerde turistik bir gezintiye çıkmadan önce, araştırma yapmanızı tavsiye ederim ki..
şu anda benim bloğumda, bu yazıyı okuduğunuza göre; bir yerden başlamış sayılırsınız. :)


Fatih ilçesine bağlı olan Balat ile başladığım bu gezim, tabii ki her "turist canlısı" gibi gördüğüm her renkli ve ilginç mekanın, objenin, köpeğin ve sokak kedisinin fotoğrafını çekerek devam etti.


Serin, Arnavut kaldırımlı taş sokaklarda gezmenin keyfini de çıkardım.


Binaların ve ağaçların gölgeleri, bunaltan yaz sıcağından birkaç saniyeliğine de olsun kaçabileceğiniz nadir serin alanlar yani; kurtarılmış bölgeler. "Selfie" yani "öz çekim" yapmak için ise; hiç uygun değil. :)

Bu tozdan rengi solmuş, kırmızı şemsiyelerin de değiştirilmesi gerekiyor, kanımca. :)


Fener'e doğru inerken böyle renkli grafitiler ile bezeli bir köşeye de denk geldim,
fotoğrafı eksik kalmasın istedim.


-İncir Ağacı Kahvesi-


Rengarenk boyanmış basamakları ile
"selfie"ciler, "Youtuber"lar, "vlogger"lar için güzel bir arka plan.

Japon turistler bile gelmiş; blogları, websiteleri, Instagram hesapları için video ve fotoğraf çekerken;
benim de elim armut toplamadı, tabii ki. :)


Neyse efendim, 
Balat'ı, "Dağdan bir kız geliyor döne dönee" şeklinde yokuş aşağı inerek gezerken;
bütün kafeleri göz ucuyla süzmeye başladım. 


Acaba hangi kafeye oturmalıydım? 
(Hayatta tek derdiniz bu olsun, umarım :))


Girişi; çok güzel fotoğraf çekme olanağı verdiği için gökkuşağı renkli şemsiyeler ile süslenmiş bir kafeye mi yoksa kalabalık oluşundan hemen anlaşılacağı üzere "piyasa" olan bir mekana mı?


Benim gözüm daha sessiz sakin bir yer aradı açıkçası.
Tabii ki bir kafe, bomboş ise de insan, neden buraya kimse oturmuyor acaba diye düşünmekten alamıyor, kendini. Pazartesi günü ve öğlen saatleri olduğu için olabilir mi? Olabilir.. :)


-Havvadis-



-Patika-


Sarı, çivit mavi, turkuaz ve mor renklerinde boyanmış kapılar, nasıl da pozitif bir hava yaratmış.
Öyle değil mi, sevgili gezmeyi sevenler? :)


İstanbul'un her yeri böyle rengarenk olsa; kesinlikle hayır demezdim.


Balat sokaklarını gezerken; böyle özlü sözler ile karşılaşmanız da mümkün.

"Ne yaparsan yap, daima pişman öleceksin. 
Belki yaptıklarından belki de yapamadıklarından."

Fyodor DOSTOYEVSKİ


"Ölümün olduğu bu dünyada hiçbir şey çok da ciddi değildir aslında."

Franz KAFKA


Peki, bu sarışın güzele ne demeli?
Uslu uslu, kafesinden etrafı seyrediyor, gelen geçen köpek sevenlerin kendisini sevmesine izin veriyordu. Ben de ellemeden duramadım, tabii ki. O da elimi kokladı ve yaladı. :)


Fener Kireçhane Sokağı'nda yer alan bu mekan da
 sarı siyah duvar resmi ile oldukça dikkat çekici görünüyordu.


-Mc Donald's'ın palyaçosu ve kırmızı başlıklı kız-

Palyaçolardan nefret eden biri olarak; görmekten rahatsız olduğum, tek duvar resmi, bu oldu, sanırım. Çocukken izlediğim, Stephen King'in "It" yani "O" adlı romanından, televizyon dizisine ve sinemaya uyarlanan filmdeki sarı dişli, korkunç palyaço karakteri yüzünden, neredeyse bütün palyaçolardan nefret ederim.

Bu yüzden, kapısından içeri bakınca; bir palyaço oyuncak gördüğüm antikacıdan içeri dahi girmem.
Bu palyaço nefretimin önüne geçmek için Fellini'nin "I Clowns" adlı belgesel filmini bile izledim.
İşe yaradı mı? Hayır. :)

Neyse, bu duvar resmindeki amaç da zaten palyaçoyu ürkütücü; ona kontrast (zıt) olarak; Kırmızı Başlıklı Kız'ı ise; masum bir öğe olarak kullanmaktı diye tahmin ediyor, ona bir sanat eseri gözüyle bakmaya çalışarak, konuyu kapatıyorum. :)

Gezimize kaldığımız yerden devam edelim..


Bu orijinal, stil sahibi, siyah - beyaz yer karolarını nerede gördüm hatırlamıyorum ama gerçekten çok beğendim. Bir gün kendi evim olursa yaptırmak isterim, o kadar harika, bence.


-Nostalji Seksenler Cafe-


-Safi Cafe Restaurant-


-Bazen Açık Dükkan-

Bu dükkanı, Fener olarak adlandırılan tarafta gördüm diye hatırlıyorum.
Adı çok hoşuma gitti çünkü buradaki birçok antikacı, sanki sadece canı istediğinde, keyfine göre, dükkanını açıyormuş gibi bir izlenim verdi, bana. Çoğu, ben gezerken kapalıydı, sanırım, bu yüzden. :)


Antikacıları gezmek, satın almayacağım halde; her şeyi elleyerek, dükkan sahiplerini sinir etmek için yeterli zamanım olmadı, maalesef. Bir sonraki sefere bıraktım, bu güzel etkinliği de. :)


-Büyülü Fener-
(Eski Eşya Dükkanı)

Büyülü Fener, adından da anlaşılacağı üzere; Fener'de yer alıyor.
Fener, gerçekten büyülü bir yer.
"Eski eşya" ibaresini de çok yerinde buldum ayrıca çünkü "antikacı" olarak bahsettiğimiz çoğu yerde; aslında antika değeri olmayan, "eski eşya"lar satılıyor. Bir objenin veya eşyanın antika değeri olması için en az 70 yıllık olması gerektiğini okumuştum, sağlam bir kaynakta.


-Genantik ve Kafe-


-Seri Turistik Antik Dekorasyon-


Bu dükkanda da el yapımı bakır ve pirinç objeler bulabiliyorsunuz, efendim.


Bu kuğulardan eskiden bizim evde de vardı, bir tanıdık geldi. :)
At objelere de bayılırım, at figürlü olan çoğu objeyi severim.
Hatta, İtalya'dan da güzel ve orijinal iki parça satın almıştım.


-Cam Atölyesi-


Burada bir de cam atölyesi yani kurs var, sanırım.
İçeri girip, detaylı bilgi almak için yeterli zamanım olmadı ama vitrinde sergilenen at ve tek boynuzlu at yani "unicorn" figürlerini görünce; fotoğrafını çekmeden geçemedim.


Kapalı olan antikacıların içine, camından bakmak da bir keyif. :)

Buralarda, "Aslanlı Mezat" varmış ve bu mezatta eski eşyalarınızı,
açık artırma usulü ile satabiliyormuşsunuz, sanırım.
Bu konuda pek detaylı bir bilgim yok, televizyonda duymuştum. Siz yine araştırın.


Ee, Balat'a gelince bir "Balat Hatırası" çektirmesem; beni döverlerdi, herhalde. :)
Özellikle ışığın yüzümde patladığı bir kareyi tercih ettim çünkü
İtalyanca sınavı ve ertesinde yaşanan Silivri açıklarındaki deprem sonrası;
ergenlikte bile yüzümde çıkmayan sivilcelerin iki tanesi, çenemde patlak vermişti. :)
Sizleri bu nahoş (hoş olmayan) görüntüden korumak için bu kareyi özellikle seçtim, yani.
Çok düşünceliyim, evet, biliyorum, tamam. :)


"OTOPARK"
"SACIN ARKASINA BİR ŞEY ATMAYIN ARABA VAR"
uyarısına çok güldüm. :)) Paylaşmadan edemedim. 

Kim bilir, arabanın üzerine neler attılar da bu uyarı yazılmak durumunda kalındı?

Arkadaş, 
neden çöpünüzü, çöp kutusuna değil de denize, göle, gölete, yere, sokağa, demirlerin, sacın, duvarın arkasına atarsınız? Hiç mi medeniyet görmediniz? 

İstanbul'da yaşamakla, İstanbul plakalı araç sahibi olmakla, İstanbullu olunmuyor. "İstanbullu olmak" demek; görgülü, kültürlü olmak demek. Baba tarafından 200 yıla yakın zamandır İstanbullu biri olarak; bu konuda rahat rahat çemkirebilirim, kimse kusura bakmasın. Neyse, sinirlendim, yine. :) Biri beni durdursun.

Uyarı yazısının önce, harflerin içi doldurularak, eğlenceli bir şekilde başlayıp;
 daha sonra kalemin tükenmesiyle; yavaş yavaş görünmez hale gelmesi de ona ilginç bir hava vermiş. :) Yazan kişiye, buradan selam olsun. :)


Küçükken ne çok Çamlıca gazoz içerdik, hey gidi hey.. :)

Balat Fener civarındaki kafelerde sık sık gazozlara rastlayabilirsiniz. 
Burada da gazoz çeşitlerini, çok can çektirici, düzenli bir şekilde dizilmiş olarak görüyoruz. :)
Gazoz kapaklarının, böyle ahşap bir sandık içerisinde biriktirilip, sergilenmesi fikri de çok hoşuma gitti, doğrusu.

Gazoz kültürü, unutulmaya yüz tutmuş bir kültür, bana göre. Artık, o ismi lazım değil, koyu renk gazlı içecek ve türevleri tüketiliyor, maalesef. Yüksel Aksu'nun yönettiği, Cem Yılmaz'ın baş rolünde oynadığı "İftarlık Gazoz" adlı, tatlı bir film vardı. Filmde de bu konuya değiniliyor.


-Naftalin-

Arkadaşıma, Balat tarafında nerelere gidersin diye sorduğumda; bana Naftalin'e gittiğinden bahsetti. Bir sonraki sefere, değerlendirmeyi düşündüğüm mekanlardan biri de burası.
Ben önünden geçerken; oldukça doluydu.


-KAT KAT-

Bu mekanda da sacda gözleme yapılıyor, sanırım.
Meraklısına duyurulur.


-Primi-

Adı; İtalyanca olan mekanlar, kesinlikle daha çok ilgimi çekiyor.
İtalya'yı ve İtalyanca'yı çok sevdiğim için olsa gerek.

Buraya gelmeden önce, 
360 TV'de yayımlanan "Gezmek Olsun" programının Balat ve Fener bölümlerini izlemiştim 
ve kumda pişirilmiş Türk kahvesi keyfini yaşamayı da düşünmüştüm, aslında.  

Kumda Türk kahvesi pişirilen mekanı bulamadığım iyi olmuş 
çünkü sonra çok tatlı, tam benlik bir kafe buldum, kendime. :) 

Aşağıda görebilirsiniz:

 Mare Mosso Coffee Balat kafe cafe


İtalyanca isme sahip bir kafeyi seçtim, tahmin edebileceğiniz gibi. :)
"Mare Mosso" İtalyanca'da "dalgalı deniz" anlamına geliyor.


Bulduğum, nefis kahve kokan, bu güzel kafeden yani Mare Mosso
hakkında daha detaylı bilgiyi, bu blog yazımda okuyabilirsiniz:

https://berilokegulen.blogspot.com/2019/10/balatta-dalgal-bir-deniz-mare-mosso.html


-Forno-

Balat Fener gezim için internette araştırma yaparken; 
bir blogda, "Forno" adlı bir mekana denk gelmiştim. 
Lahmacun, pide, pizza, kahvaltı veriliyormuş burada ama sadece pazartesi günleri kapalıymış. O yüzden, ben pazartesi günü, bunu bilmeden gittiğimde, kapı duvardı. :)
Bir sonraki sefer için aklıma yazdım. "Yenecem seni, Fornoo"! :)


-Balat Merkez Şekercisi-


Bu eski şekercilerden, Eminönü - Sirkeci tarafında ve Kadıköy'de de var ama olsun,
buranın şekerci dükkanı da oldukça hoş görünüyor.


Bu sarı kapının fotoğrafını tam olarak nerede çektiğimi hatırlamasam da Fener diye tahmin ediyorum.
Balat nerede bitiyor, Fener nerede başlıyor, tam kestiremedim ben açıkçası ama anladığım kadarıyla
sahile yakın olan, düz yürüyüş imkanı sağlayan kısım; "Fener" diye geçiyor.


Fener tarafında, bu eski çarık şeklinde buzdolabı magnetlerine (mıknatıslara) rastladım 
ve sanki başka turistik yerlerde yokmuşçasına, fotoğrafını çekmek istedim, nedense. :)

Çocukken, annem bize bu çarık terliklerden satın almıştı;
Mısır Çarşısı veya Kapalı Çarşı'dan, hangisi olduğunu tam hatırlamıyorum, şu anda. 
Bu çarık terlikleri giymekten peş hoşlanmasam da böyle minicik magnet şeklinde görünce; gözüme sevimli geliyor. :)

Mısır Çarşısı'ndaki yoğun baharat kokusu, çocukken burnumu çok rahatsız ettiği için 
oraya "Kokulu Çarşı" derdim ve oradan geçmeyi hiç sevmezdim. :)

Büyüyünce, bu çarşılar bana çok daha gizemli mekanlar gibi gelmeye başladı ve artık, baharat kokuları da rahatsızlık vermiyor. Sanırım yaşlanıyorum. :) Sizlerle bu gereksiz bilgiyi de paylaşmak istedim. :)


Yıldırım Caddesi, Fatih'in ve Balat Mahallesi'nin gezilip görülesi, önemli bir caddesi.
Adını, Osmanlı padişahı; Yıldırım'dan alıyormuş.


-Fener Köftecisi-
Steak House, Bistro


Tam köşede yer alan bu Fener Köftecisi de pek meşhurmuş.
Mekan, yarı yarıya doluydu.
Daha sonra, köftesini denemeyi planlıyorum. :)
Canım köfte çekti! :)


-Garaj Cafe-

Fener tarafındaki antikacıları gezdiniz bitirdiniz ve çok yorulduysanız;
Haliç tarafına bakan yani sahil şeridinde yer alan bu Garaj Cafe'yi de değerlendirebilirsiniz, belki.


Bisiklet temalı, şık bir dekorasyonu olmasına rağmen;
mekan neredeyse bomboştu. Nedendir, acaba? Yoksa, pahalı mı? Bilemedim.
Siz bir şansınızı deneyin, yine.


-Tarihi Agora Meyhanesi-
1890

"Agora Meyhanesi... Burada yaşanır, aşkların en divanesi, en şahanesii..." :)
Buradan, Zeki Müren'i de anmadan yazımı bitirmeyeyim.
Balat yazısı yazıp; Agora Meyhanesi'nden bahsetmemek, ayıp olurdu.

Umarım, keyif alarak okuduğunuz bir yazı olmuştur.

Yorumlarınızı bekliyorum, sevgiler..

Beril Öke Gülen

6 yorum:

  1. Çok güzel fotoğraflar. Umarım bir gün bizde ailecek gezme fırsatı buluruz:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim, güzel yorumunuz için. Umarım siz de gezme fırsatı bulursunuz. Eğlenceli bir hafta sonu etkinliği olacaktır, aileniz için. :)

      Sil
  2. Yazınızı baştan aşagıya okudum gezi blogları benim vazgeçilmezim yaşarcasına yazılan duygu yüklü bir yazı ve yaşarcasına okudum

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim, içten yorumunuz için. Yazımı okuyan herkesin benimle birlikte geziyormuş gibi hissetmesini istedim. :)

      Sil
  3. güzel blog ve zengin içeriklerle dolu..başarılar ...kendı sayfama beklerim https://bursasevdam.blogspot.com blogunuzu takipteyim

    YanıtlaSil

Yorumlarınız, beni çok mutlu ediyor; lüften yorum bırakmak için birkaç dakikanızı ayırın.. :)